François Rabelais: Gargantua

 

Fransız Rönesansının en parlak isimlerinden Rabelais, 1494 yılında, düşünce ve sanatta değişimin başladığı günlerde doğdu. Önce din eğitimi aldı, eski Yunancayı öğrendi. 1530’da Montpellier Üniversitesi Tıp Fakültesine yazıldı. Edebi hayatına, hekimliği sırasında çevirdiği Hippokrates’ın ‘Aphorismoi’sı ile başladı. Kısa bir süre sonra, ‘Çok Ünlü Pantagruel’in Korkunç ve Ürkütücü Marifetleri ve Kahramanlıkları’nı, ‘Pantagruel’i (1531), isminin harflerini değiştirerek elde ettiği Nasier Alcofrybas müstearı (takma adı) ile yayınladı. Ardından -Pantagruel’in Babası Koca Gargantua’nın Paha Biçilmez Yaşamı- ‘Gargantua’ (1534) geldi. Aynı yıllarda, bir diplomat olan Paris Piskoposunun özel hekimi oldu. Bu sayede İtalya ve Roma’ya uzun seyahatler yapma ve Rönesans’ın kalbini tanıma fırsatını elde etti. 1546 yılına kadar kendini bütünüyle tıp mesleğine veren Rabelais, yine bir Roma yolculuğu dönüşünde, serinin üçüncü kitabını yayınladı, ‘Soylu Pantagruel’in Kahramanlıkları ve Sözlerinin Üçüncü Kitabı’. Bugün kısaca ‘Gargantua’ olarak adlandırdığımız bu fantastik hikâyeler, ‘Soylu Pantagruel’in Kahramanlıkları ve Sözlerinin Dördüncü Kitabı’ ile tamamlandı. 1553 yılındaki ölümünden sonra ortaya çıkan beşinci kitabın ona ait olduğu ise henüz kanıtlanmış değildir.

Kitabın çevirmeni Birsel Uzma’nın kaleme aldığı önsözde şunlar yazıyor: Gargantua’ya ilişkin ilk yorumlarda, Gargantu’nın I. François, Pantagruel’in II. Henri, Picrocholes’in Charles Quint, Grandgousier’in XII. Louis, hatta Gargantua’nın kısrağının I. François’nın metresi Düşes d’Etapmes olduğu iddia edilmiştir. Rabelais’de her zaman çağdaş kişilere, olaylara, yerlere göndermeler göze çarpmaktadır. Fakat her zaman realizmin ikincil formları söz konusudur. Daha çok gözlem ve doğanın nesnel tasvirine rastlanmaktadır. Evet, Gargantua bir devdir, efsanevi bir öykü bekleyen okur hayal kırıklığına uğratılmamıştır ama Grandgousier’in bir dev olduğundan hiç söz edilmemiştir. Diğer kahramanlar normal dünyadan insanların katıldığı bir epik parodinin parçalarıdır…

Çevirmen Birsel Uzma, 1970 yılında İstanbul’da doğmuş. Galatasaray Lisesini ve İ.Ü. Fransız Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirmiş. Meydan Larousse Ansiklopedisinin ekleri, Théma Larousse ve Junior Larousse Ansiklopedilerinde çevirmen olarak çalışmış. Larousse Gastronomique’in çeviri grubu başkanlığı çalışmasını üstlenmiş. Louis Aragon, Honoré de Balzac, JeanMarie Laclavetine, Pierre Loti, Guy de Maupassant, Nicolas Michel, Marquis de Sade ve George Sand gibi yazarlardan Fransızca çeviriler yapmış.

Kitapta Adı Geçen Karakterler:

Grandgousier, Kral
Gargantua, Prens
Gargamel, Gargantua’nın annesi, Kralın eşi
Ponocrates, Gargantua’nın üçüncü hocası (mentor)
Keşiş, Jean des Entommeurs
Gymnates, Gargantua’nın seyisi
Eudémon, Gargantua’nın genç uşağı
Philippe des Marais, Kralın bilge uşağı
Philotomie, Gargantua’nın kâhyası
III. Picrocholes, Lerné Kralı
Ulric Galletin, Kralın hukuk işleri sorumlusu
Marquet, Çörek imalatçısı
Forgier, Kralın çobanı
Travant, Kral III. Picrocoles’un kumandanı
Tripet, Kral III.Picrocoles’un kumandanı
Toucquedillon, Kral III. Picrocoles’un kumandanı
Üstat Jonatus de Bragmardo, Sofu keşiş
Thubal Holoforne, Gargantua’nın ilk hocası
Jobel, Gargantua’nın ikinci hocası

Kitabın Genel Bir Özeti:

Kral Grandgousier ve eşi Gargamel çocuk yapmaya karar verirler. Gargamel hamile kalır. Gebelik tam 11 ay sürer. Binlerce ton işkembe yenip yine binlerce galon şarap içildiği bir gece dünyaya gelir prens. Normal bebekler doğdukları ilk anda ağlarlarken, bu bebek: “İçki, içki, içki!” diye zırıldar. Bunun üzerine Kral: “Que Grand tu as!” der. [Sen ne kadar da büyükmüşsün!] Bu sözleri işitenler, bebeğe, ‘Gargantua’ adının verilmesini uygun görürler.

Gargantua, her bebek gibi şımartılır. Giydiği giysiler, içtiği sütler, yediği etler, taktığı mücevherler, içtiği şaraplar -devlere özgün derecede büyük sayılarda- binlerle ifade edilir. Örneğin, günlük süt ihtiyacı için tam on yedi bin inekten süt sağılır. Çabuk gelişir. 5 yaşında kaz palazıyla kıç sileceği icat ederek babasını gururlandırır. Kral, onun eğitimi içi bir sofist olan Thubal Holoforne’dan Latin edebiyatı eğitimi almasını sağlar. Daha sonra hocası Jobel olur.

Kral’ın bilge uşağı Philippe des Morais, bir gün Kralına, Gargantua’nın çok bilgisiz adamlar tarafındna eğitildiğini söyler. Bunu da 12 yaşındaki genç uşak Eudémon’u teste tabi tutarak Krala kanıtlar. Kral uşağını haklı bulur ve Gargantua’nın tüm içi geçmiş hocalarını sarayından kovar. Oğlunu, Eudémon’un da hocası olan Ponocrates’dan edebiyat ve beden eğitimi dersleri alabilmesi için Paris’e gönderir.

Gargantua için, Paris macerası önceleri sıkıntılı başlar. Zira sıkıntıdan Notre-Dame Kilisesinin çanlarını çalar. Ama Üstat Jonatus de Bragmordo’nun harika bir söyleviyle çaldıklarını sahiplerine iade eder. Gargantua, Paris’te hocası Ponocrates sayesinde beyni-bedeni ve ruhundaki pisliklerden bazı şifalı ilaçlar sayesinde kurtulur. İçkiye düşkünlüğünü azaltır ve ilme düşkünlüğünü de arttırır. Hocası Ponocrotes ile Gargantua, Pisagorcular gibi o gün boyunca okudukları, gördükleri, öğrendikleri, yaptıkları ve işittiklerinin kısaca üzerinden geçerler. Gargantua, Sofistlerin kurallarına göre eğitilir. Eskiden ders çalışırken ruhu hep mutfaktadır. Şimdiyse çalışırken ruhu ya kilisede ya Tanrıyla ya da sevdiği dostlarıyla paylaştığı güzel anlardadır. Gargantua, o kadar çok şey okur ve o kadar bilge bir adam olur ki, kırk fırın ekmek yiyen bile yanına yanaşamaz.

Günlerden bir gün, çörekçi Marquet ve çoban Forgier anlamsız bir kavgaya tutuşurlar ve birbirlerini yaralarlar. Marquet çöreklerini vermek istemez ve aşağılar çobanı. Çoban ve arkadaşları dayak yemelerine rağmen aldıkları çöreklerin paralarını verirler ve Marquet ve arkadaşlarını sonradan yetişen yarıcılar (ceviz işçileri) ve diğer çobanlarla bir güzel döverler. Marquet bunu kendine yediremez ve olayı -abartarak ve üstüne ekleyerek- Lerné kralı III. Picrocholes’a (Avusturya Kralı) anlatır. Kral, tam 35.011 milisini Trepele Senyörünün emrine vererek, bir an önce karşı taarruz yapabilmek için keşfe gitmesini ister. Senyör ve emrindekiler önlerine ne geldiyse yağmalar ve kim çıkarsa öldürürler. Ta ki Seuilly Manastırına gelinceye dek yağma sürer. Bu manastırda bir keşiş vardır. Adı Jean des Entommeurs’dur. Bu keşiş, manastırı korumak için, haçlı asası ile tek başına, çapulcu ordusuna ait tam on üç bin altı yüz yirmi iki askeri katleder.

Bunlar olurken, adaletli ve iyi yürekli Kral Grandgousier, hukuk işleri sorumlusu Ulric Galletin’i, La Roche-Cleurmault şehrinin kalesinde karargâh kurmuş Kral Picrocholes’e arabuluculuk yapması ve Kralın savaşı sonlandırmasını rica etmesi için elçi olarak gönderir. Ulric, Kral Picrocholes’e, Çiçero’nun retorikasını da kullanarak şahane bir söylev/nutuk atar. Ne var ki Kral onunla alay eder. Hâlbuki Ulric, sağduyuya davet eder herkesi, barışa bir el uzatmasını ister. Picrocholes, kendisine getirilen arabuluculuk hediyelerini alır ve defeder elçiyi.

Kral Grandgousier, oğlu Gargantua’ya bir mektup yazarak durumu açıklar. Derhal dostlarını da beraberine alıp, yanına gelmesini ve ordusunun başına geçip gelecekte kral olacağı bu toprakları savunmasını ister. Gargantua hemen yola düşer. Seyisi Gymnates, yanına hızlı bir at alarak keşfe çıkar ve çörek kralı Picrochotes’in bazı askerleriyle karşılaşır. Düşman kuvvetlerinin komutanı Tripet (işkembeden türeme bir isim) ile aralarında söz düellosu geçer. Atnı vermek istemeyen Gymnates, at üstünde türlü akrobasi hareketlerinden sonra, “Ben şeytanım!” diye naralar atar. Askerlerin bazıları korkup kaçar. Gerçi komutan Tripet ile cenk ediyor ve kılıcıyla Tripet’in bağırsaklarını yere döker. 5-10 asker daha öldürüp, gördüklerini Gargantua’ ya anlatmaya gider. Gargantua, Aziz Martin Ağacını kendine bir sopa ve mızrak yaparak yanındakilerle beraber Vede Geçidindeki düşmanın işgalinde olan şatoyu yerle bir ederler. Gargantua, kaçanların izlenmesini askerlerine men eder. Sebebini ise seyisi Gymnastes’e şöyle açıklar: “Takip etmeniz gerekmiyor; askeri kurallar düşmanı umutsuzluğa düşürmek gerektiğini söyler. Bu tür bir aşırılık düşmanın gücünü arttırır ve çoktan yerle bir olmuş, bozgunu kabullenmiş haldeyken cesaretini yeniden toplamasına neden olur. Alt üst olmuş, yorgunluktan gücünün sonuna gelmiş insanlar için hiçbir kurtuluş umudu kalmamasından daha iyi bir kurtuluş fırsatı olamaz,” der.

Çörek kralı Picrocholes’in komutan Tripet’in vahşi ölümünü öğrenmesiyle; komutan Tyravant komutasındaki bin altı yüz atlı askerden oluşan keşif bölüğü, Seuilly’de, Gargantua ve adamlarıyla muharebeye girişirler. Keşiş, herkesten habersiz önce davranıp düşmanı kıstırır ve komutan Tyravant’ı ikiye bölüp, komutan Toucquedillon’u da esir eder. Ne var ki bu arada Gargantua tüm bunlardan habersizdir ve Keşiş’in esir düştüğünü sanmaktadır. Düşmanın elinde sanıldığından, ‘Papazı Bulmak’ deyimi buradan gelmektedir, denir.

Gargantua, dostlarıyla, yanında Keşiş olmadan, Nantes yakınlarında Saint-Sébastien’da, kendisi için verilen şölene katılır. Saçlarını tararken düşen top güllelerini babası pire zanneder ancak gerçeği görünce oğluyla gurur duyar. Kral Grandgousier’i ziyarete, çevre köy-kasaba her yerden soylular gelir ve emirlerine tam üç yüz kırk üç bin muhtelif asker ve on bir bin iki yüz ağır top sunarlar. Bunlardan hariç, milyonlarca altın ve tonlarca yiyecek ve binlerce mühimmat ve hayvan sunarlar. Gargantua, bunlardan sadece yüz on sekiz bin muhtelif askeri ve iki bin ağır top için acil seferberlik ilan eder ve hazırlık buyruğu verir. Ordunun hedefi, La Roche-Clermant şehrindeki düşmanın sindiği kaledir.

Keşiş ansızın çıka gelir ve yanında, tutsağı komutan Toucquedillon da vardır. Gargantua, babası ve tüm dostları çok memnun olurlar. Kral Grandgousier, esir komutana sıkı bir söylev verir. Kralının yanlış yaptığını anlamasını sağlar. Onu hediyelere boğar ve La Roche-Clermant kalesine, kendisinin tahsis edeceği koruma birliğiyle gidip derhal kralına ateşkes çağrısını iletmesini salık verir. Komutan Toucquedillon, Kralın dediklerini yapacaktır.

Komutan Toucquedillon, Kralı Picrocholes’in huzuruna çıkıp bu savaştan bir an önce vazgeçip, Kral Grandgousier ile yine eskisi gibi dost olmalarını, aksi takdirde hemen herkesin savaşta öleceğini söyler. Toucquevillon oracıkta Kralın okçuları tarafından katledilir. Bu infaz Picrocholes’in ordusunda infiale ve büyük bir rahatsızlığa neden olur.

Gargantua, emrindeki orduyla Vede Geçitini geçerek, ordusunu bir miktar dinlendirip Picrocholes’in ordusunu, bir tepenin üzerine kurulmuş olan savunması zayıf La Roche-Clermant şehrinde kıstırır ve bozguna uğratır. Gargantuistler, Gargantua ve Keşiş’in büyük gayretleriyle şanlı bir zafer elde ederler. Gargantua ve adamları, Picrocholes ve adamlarını Vaugaudry’e kadar takip ederek birçoklarını öldürürler.

Bozguna uğrayan Kral Picrochole, Bouchard Adası yönünde kaçmaya başlar. Atını, sinirlenip öldüren Kral, değirmenciler tarafından dövülür ve kendisine çuval bezi giydirilir. Yolda bir büyücü kadınla karşılaşır. Bu büyücü kendisine, “Anka kuşları geldiğinde, krallığın sana geri verilecek,” der. Bir ara Lyon’da fakir bir bileyici olarak yaşadığını söyleseler de kendisini bir daha gören olmamıştır. Sanırız hala Anka Kuşu’nu aramaktadır.

Savaş ertesi, Gargantua, bir sayım yaptırıp zarar-ziyan bilançosu çıkartır, bereket versin kayıpları çok azdır, içi rahatlar. Gargantua son olarak, şehrin meydanında, Picrocholes’in kalan adamlarını ve prenslerini karşısına alır ve şu söylevi verir onlara, mağluplarına:

“Sırf lütuf olsun diye; binalar, yollar, köprüler, limanlar inşa edebilirsiniz. Bunlar ebediyete kadar yaşamazlar, unutulabilirler. Ama insanlara neler hissettirdiğiniz dostlarınız ya da yönetiminizde olan insanlar tarafından asla unutulmaz. Olan oldu, mesele kötüdeki iyiyi görmek. Kralın oğlu çok küçüktü. Bu yüzden hocam Ponocrates’in yöneticilerinizin başına geçmesini ve prens büyüyünceye kadar ülkenizi barış-huzur ve adalet içinde yönetmesini istiyor ve emrediyorum sizlere. Unutmayınız ki Musa Peygamber ya da Kral Julius Caesar son derece ılımlı kişilerdi ve affetmeyi severlerdi. Aynı zamanda bu kişiler fenalık eden ve isyan çıkaran kişileri de acımasızca cezalandırırlardı. Son olarak sizlerden ricam; tüm bu fenalıkları başlatan Marquet denen çörekçi adam ve arkadaşlarıyla, durumun bu hale gelmesine sebep olan -kışkırtan, cesaretlendiren komutan- danışman ve subaylarınızı bana teslim ediniz. Öncelikle hepinize üç aylık maaş verdireceğim ki memleketinize döndüğünüzde beş parasız kalmayın. Sizlere tahsis ettiğim, koruma görevi yapacak özel ordumla güven içinde, evlerinize ve ailelerinize dönmenizi sağlayacağım.”

Gargantua’ya teslim edilen savaş suçluları ne öldürülür ne de hapishaneye gönderilir. Gargantua, onlara yeni kurduğu basımevinin preslerinde çalışma görevi vererek onları adil ve eğitici bir şekilde cezalandırır.

Gargantua, çevresindekilere şöyle seslenir: “Platon, Devlet adlı eserinin beşinci kitabında şöyle der: Devletler, krallar filozof olduğunda ya da filozoflar kral olduğunda mutlu olacaktır.”

Gargantua, zarar gören şehri tamir ettirir, kaleyi yeniden yaptırır, tüm askerleri ödüllendirip kışlalarına gönderir. Bazı komuta subaylarını da yanına alıp onları babası Kral Grandgousier’in huzuruna çıkarır. Kral ahalisine, Kral Azureus’dan (Pers Kralı, Darius’un halefi) bu yana yapılmış en büyük ziyafeti verdirir. Gargantua’nın tüm yardımcıları kendilerine verilen topraklarla ödüllendirilirler.

Gargantua, Keşiş’i önce Seuilly Başpiskoposu yapmak ve ona bir manastır vermek ister. Ne var ki Keşiş bu teklifi reddeder. Bu durumda Gargantua da, Keşiş için Theleme Manastırı’nı (Yunanca Thelema, irade anlamında) inşa ettirir. Bu manastır diğerlerinden farklı olacaktır. Dört tarafı duvar olmayacaktır. Bu manastırda ne saat ne de kadran olmasına, her işin isteğe, olanağa ve koşullarına göre dağıtılmasına karar verilir. Bu manastıra, güzel/yakışıklı, mizacı güzel erkekler ve kadınlar alınacaktır. Bu manastıra girenlerin, diğerlerinde olmadığı üzere, istedikleri zaman dışarı çıkmalarına, özgür olmalarına izin verilecektir. Bu manastırda -diğerlerinin aksine- herkes şerefiyle evlenebilecek, mal-mülk sahibi olabilecek ve özgürce yaşayabilecektir.

Theleme Manastırı inşa edildikten sonra, manastır sakinlerinin yaşamları yasalar, tüzükler ya da kurallara göre değil, kendi özgür iradelerine göre ve isteklerine göre düzenlenmiştir. Yataktan canları ne zaman isterse o zaman kalkar, istedikleri zaman yer, içer, çalışır, uyurlar. Onları kimse uyandırmaz, yemeye, içmeye veya herhangi bir şey yapmaya zorlanmazlar. Gargantua böyle karar vermiştir. Tek bir kural geçerlidir: “NE İSTİYORSAN ONU YAP!”

Kitaptaki Bazı Önemli Dipnotlar:

“Que Grand tu as”: John Duns Scotus, 13. Yüzyılda yaşayan ve Rabelais’nin sık sık dalga geçtiği bir Fransisken papazıdır. Rabelais için ortaçağ felsefesinin, karanlığın, küçücük noktalar üzerine kılı kırk yaran tartışmaların, gevezeliğin ve Latincenin, özetle skolastikliğin simgesidir (sayfa 39).

Burada sözü edilen dönmeler, din değiştirmeye zorlanmış Yahudiler ya da Müslümanlardır ve onların dönmesini sağlayanlar hala eski dinlerin ibadetlerinden vazgeçmediklerinden şüphe emektedirler. Bu kişileri tanımlayan Fransızca ‘marranes’ sözcüğü İspanya’da hakaret olarak kullanılırken, İspanya dışında tüm İspanyolları tanımlamak için kullanılıyordu. Bu I. François’nın gizli anti İspanyol propagandasının bir parçasıydı (sayfa 45).

“De modis significandi”: İfade Biçimleri. İşaretler ve anlamlarıyla ilgili köklü bir tartışmayı sürdüren bir mantık kitabıdır. Çok sayıdaki yorumcu, okuyucunun gerçek metnin gerçek anlamına (varsa tabii) ulaşmasını engellemektedir. Bunlar, sayılan isimlerin çağrışımları aşağılama amacıyla seçilmiştir. Yalnızca Gualehaul istisnadır: Onun adı, Arturyen metinlerindeki bir devin adıdır (sayfa 74).

Gerçek mekân ve isimlere göndermeye bir örnek: Rabelais’nin yaşadığı dönemde gerçekten, Chinon’da yaşayan bir potin tüccarı Babin ailesi bulunuyormuş (sayfa 82).

Herakleitos insanın aptallığına ağlarken, Demokritos gülermiş (sayfa 95).

Aile, yani ‘famille’, Latincede tüm çocukları, anne babayı ve hizmetlileri, hatta müşterileri kapsamaktadır. Rabelais burada, hükümdar ile halkını bağlayan feodal paktın ve halkın öneminin altını çizmektedir (sayfa 139).

İyi bir Kral için örnek davranış: Barış, pazarlık, ama aynı zamanda, savunma kaygısıyla doktrinal ve politik açıklamalar yapmak (sayfa 143).

İnsan davranışının İncil terimleriyle yapılan analizi: Özgür insan iradesi merhamete muhtaçtır. Bu Augustinus ve Erasmus’un, Lutherci köle irade (merhamet her şeyi yapar) ve aydınlanma sonrası özgürce iman kavramı arasındaki tezidir. Tanrı günahkârları özellikle tek başına bırakır; bunun sonucu olarak ortaya çıkacak kötülük kendi değerinin bilincine varmasına olanak sağlayacaktır (buna göre savaş, Grandgousier’in kendisini aracısı olarak gördüğü bir terbiye aracıdır) [sayfa144].

Bu diyalog, İskender’le aşık atmayı hayal ederken, kötü tavsiyeler verilmiş ve sonu kötü biten klasik dönem fatihlerine bir örnek olarak, Plutarkhos’un ‘Pirus’un Hayatı’ndan esinlenilmiştir. Bu eserde, değişik siyasi tartışmalara yer verilmektedir. Danışmanlarının rolü, ne Makyevel ne de Hristiyan teorisyenlerin taraf olduğu fetih savaşlarının rolü. Gerçi aynı zamanda, Avrupa’da Fransız monarşisinin çevresini saran Habsbourgların (Avusturyalıların) siyasetinin doğrudan yansımasıdır (sayfa 155).

Dev kısrağı ve Gargantua, paralel sahnelerin kahramanlarıdır. Gargantua, Parislileri idrarında boğup hacıları öldüren diye yazarken, kısrağı da at sineklerini boğmuştur. Şövalye ve at birbirinden ayrılmaz bir bütündür (sayfa 171).

24 Şubat 1525’de Avusturya, İspanya ve Fransa arasında, Kuzey İtalya’da geçen, Fransızların ağır yenilgisiyle sonuçlanan savaş (Pavia Savaşı). Bu savaşta birliklerin bir kısmı kralı esir bırakıp kaçmıştır (sayfa 187).

Dürüstlük beklenmeyen bir durumdur çünkü keşiş ne kadar hoşsohbetse, doğruluktan da o kadar uzaktır (sayfa 189).

Keşişlerin sosyal olarak gereksizliği hümanistlerin sürekli ele aldığı bir temadır (sayfa 189).

Burada düşünmeden edilen dualar ile gerçekten içten gelerek edilen dualar arasında ayrım yapılır. Dolayısıyla din adamları ve laikler arasında değil, Tanrıyla içten olan ya da olmayan bir ilişki arasında ayrım yapılmaktadır (sayfa 191).

Hainlik, Rabelais’nin sık kullandığı bir aşağılamadır (sayfa 222).

İnceleme: Süha Demirel, İstanbul, Mart 2011. (düzeltmeler 15 Temmuz 2017.)

***

Kitabın Künyesi
Gargantua
François Rabelais
Everest Yayınları / Roman Dizisi
Editör: Berrak Göçer
Çeviri: Birsel Uzma
İstanbul, Eylül 2011, 1. Basım
270 sayfa


François Rabelais: Gargantua’ için 2 yanıt

    1. Hızlı bir cevap: Makyavel’in Prens/Hükümdar adlı eseri neredeyse 300 yıl boyunca sansürlendi, meydanlarda yakıldı, okuyanlar hapse atıldı, hatta kitabı basanların bazıları asıldı. Sanırım sorunun cevabını bir nebze olsun almşsındır…

      Beğen

Yorum bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.